Devlerce günler geçti biri biri peşine,
Bâbil sefer etti - bir oldu huzursuzlukları üstüne,
Bir yalandı ortaya atılan ama kaplamıştı artık insanları bir soru,
Mâdem yalan ne diye susmuyordu içlerindeki bu sıkıntı...
Planı yoktu inşaâtın, sadece ısrar vardı,
Ama gün geldi ilgi azarca tükendi,
Tâ ki intikam dolu bir genç çıka geldi,
Dedi ki, bakın, ben peygamberim.
Dedi "Ömrümün gençliği yandı kara suratlarınıza,
Ama mâdem merak ettiniz de durdunuz bu kadar yalana,
Ben çıkacağım dedi, edeceğim devam yarım kalana -
Bekleyin beni dedi - ama umarım nefretle dönmem."
Günler geçti daha bir daha gencin yokluğuna,
Şıpsevdiler bugüne, yalanlarından biri de "dayanması zor bu hayata",
Böyle olunca unuttular elbet gencin zamanlı varlığını,
Şaşıracakları o yüzden - bu adamı bir yerden hatırlayacaklardı.
İndi nihayet gün geldi işte o zaman,
Sakalları bakımsız, giysileri lekeden harap,
Deliler bekliyordu bir kaç basamaklarından dibinde ki -
Hüzün ilaçmış meğer, bildiler artık, akıl hastalığına...
Çünkü peygamber iniyor bak Bâbil Kulesinden,
Elleri açılmış sağa sola, kafası hafif eğik - kaşları kalkık,
Sanki âdeta dermiş gibi "Benle bir alâkası yok",
Sanki ama ermiş gibi - anlamış, "Umursamaya gerek yok".
İstemedi ama anlatmak bir şeyi,
Zâten bârizse neye gerek var altyazıyı,
Olmayanı var zannetmek için bunca emek veren budalayı,
Sen mi hizâya getireceksin peygamber!
Kızdı kendine, onun yerine -
Demek ki, dedi kendi kendine,
Suçlu bir tek benmişim gördüğüm her zarardan,
Çünkü bu aptallarla hiç bir bağım olamaz, reddederim.
O aptallar ki hâla bir kaçı bakardı bazen kuleye, vakitten vakte,
Yalanların ömrü vardır ne kadar lanetlenmiş olursan ol içinde,
Sonu acıdır diye ihtimal vermek istemezsin ama,
Bilen girmez bir daha o sulara - sırf yüzmenin keyfi için bile.
Aldı başını gitti o genç o diyarlardan,
Tâkip edeni de oldu ama onları yordu,
Giderdi bir yöne günlerce sırf gerisin geri dönmek için,
Ne yalan olursa olsun tükenirdi iki üç dönüş sonra.
Yalnızlığını inşaâ etti o peygamber,
Çünkü bildi ki ölmek imkansızdır,
İmkansızı beceren çok aptal vardır, çünkü,
Bir tek aptallar vazgeçemez bağlandıkları şeyden.
Bâbil sefer etti - bir oldu huzursuzlukları üstüne,
Bir yalandı ortaya atılan ama kaplamıştı artık insanları bir soru,
Mâdem yalan ne diye susmuyordu içlerindeki bu sıkıntı...
Planı yoktu inşaâtın, sadece ısrar vardı,
Ama gün geldi ilgi azarca tükendi,
Tâ ki intikam dolu bir genç çıka geldi,
Dedi ki, bakın, ben peygamberim.
Dedi "Ömrümün gençliği yandı kara suratlarınıza,
Ama mâdem merak ettiniz de durdunuz bu kadar yalana,
Ben çıkacağım dedi, edeceğim devam yarım kalana -
Bekleyin beni dedi - ama umarım nefretle dönmem."
Günler geçti daha bir daha gencin yokluğuna,
Şıpsevdiler bugüne, yalanlarından biri de "dayanması zor bu hayata",
Böyle olunca unuttular elbet gencin zamanlı varlığını,
Şaşıracakları o yüzden - bu adamı bir yerden hatırlayacaklardı.
İndi nihayet gün geldi işte o zaman,
Sakalları bakımsız, giysileri lekeden harap,
Deliler bekliyordu bir kaç basamaklarından dibinde ki -
Hüzün ilaçmış meğer, bildiler artık, akıl hastalığına...
Çünkü peygamber iniyor bak Bâbil Kulesinden,
Elleri açılmış sağa sola, kafası hafif eğik - kaşları kalkık,
Sanki âdeta dermiş gibi "Benle bir alâkası yok",
Sanki ama ermiş gibi - anlamış, "Umursamaya gerek yok".
İstemedi ama anlatmak bir şeyi,
Zâten bârizse neye gerek var altyazıyı,
Olmayanı var zannetmek için bunca emek veren budalayı,
Sen mi hizâya getireceksin peygamber!
Kızdı kendine, onun yerine -
Demek ki, dedi kendi kendine,
Suçlu bir tek benmişim gördüğüm her zarardan,
Çünkü bu aptallarla hiç bir bağım olamaz, reddederim.
O aptallar ki hâla bir kaçı bakardı bazen kuleye, vakitten vakte,
Yalanların ömrü vardır ne kadar lanetlenmiş olursan ol içinde,
Sonu acıdır diye ihtimal vermek istemezsin ama,
Bilen girmez bir daha o sulara - sırf yüzmenin keyfi için bile.
Aldı başını gitti o genç o diyarlardan,
Tâkip edeni de oldu ama onları yordu,
Giderdi bir yöne günlerce sırf gerisin geri dönmek için,
Ne yalan olursa olsun tükenirdi iki üç dönüş sonra.
Yalnızlığını inşaâ etti o peygamber,
Çünkü bildi ki ölmek imkansızdır,
İmkansızı beceren çok aptal vardır, çünkü,
Bir tek aptallar vazgeçemez bağlandıkları şeyden.