Bu bölümde, bir elektrik gitarı örnek alarak bir tele vurduğumuzdan, amfi hoparlöründeki duyduğumuz sese kadar nerelerde ne işlemler olduğundan bahsedeceğiz. Farz edelim ki bir pasif H-H elektrik gitarımız var ve köprü manyetiği aktif durumda. Sesi ve tonu da açık. Bir de prosesöre bağlanmış olsun gitarımız. Prosesörümüzden de bir efektimiz açık olsun. Standart bir combo amplifikatöre bağlı olsun çıkışı da.
Tele vurduk:
Tel, titreyerek basılan notaya uygun aralıklarda ses dalgaları yaratmaya başlar. Bu titreşim dalgaları tele vurduğumuz yerde başlar ve uçlara dağılarak geri döner, ve sürekli bu salınımı tekrarlar. Böyle bir salınım yaptığı ve yol katettiği için, ve yer yer bağlı olduğu noktalara olan uzaklıkları değişeceğinden bu bölgelerde ürettiği dalgaların da özellikleri farklı olacaktır. İşte köprü ve sap manyetiğinin sesleri farklı alma nedeni de budur. Köprüye yakın yerlerde bitiş mesafesine yaklaşılacağından alt frekanslar dediğimiz bas sesler sönmeye başlayacaktır. Köprüye varana kadar alttan üste frekanslar azalmaya başlar. Bu özellik tele vurduğumuz yer için de geçerlidir. Köprüye çok yakın bir yerden vurursak, telin bir tarafındaki salınım çok kısa mesafede olacağından alt frekansları, yani bas tonları o kadar sönecektir. Biliriz ki köprü manyetiği sap manyetiğinden daha parlak tona sahiptir. İşte sebep de budur. Ses dalgalarını oluşturduk, peki sonra? Ses dalgaları yayılmaya başladıkça bu ses dalgalarından bir kısmı manyetik üzerindeki mıknatıslara çarpacaktır. Bobinle çevrili mıknatıs üzerinde bir enerji yükleneceğinden bobinlerde küçük bir elektrik akımı oluşur. Örneğin salınımın geldiği noktalarda pozitif, gittiği noktalarda negatif elektrik akımları oluşacaktır. Bu da tipik bir sinüs dalgasıdır. Bildiğimiz gibi ses de bir sinüs dalgasıdır. Bobinden oluşan bu küçük gerilime sahip elektrik akımı önce volume potansiyometresine uğrayacaktır. Burada ses ne kadar kısık ise gelen elektrik akımı o kadar direnç görerek, o derecede azalacaktır. Daha sonra ton potansiyometresine uğrayan akım bu potansiyometrede karşılaşacağı kondansatör sayesinde bazı frekanslardan yana değişime uğrayacaktır. Ton potansiyometresi ne kadar kısılmış ise yüksek frekanslar -yani tiz tonlar- o kadar kondansatör tarafından emilecektir, yani geçişine izin verilmeyecektir. Bu sebeple ses o kadar koyu çıkacaktır. Bu aşamadan da geçen elektrik dalgaları sırayla gitarımızın jack kısmına ilerleyecektir. Burada da dalgalar, bağlı olan fişe atlayacaktır. Burada bir atlama olduğundan frekansların bir kısmı küçük bozulmalara uğrayabilir. Bunun için altın gibi iyi iletkenler arasında atlama olursa, bozulma da o oranda azalacaktır. Altın kaplama jack ve fişlerin mantığı da budur. Gitar tarafından üretilmiş olan elektrik dalgaları artık kablo iletkenine dağılmıştır. Burada kablo uzunluğu boyunca yol kateden dalgalar kablo iletkeninin direnci oranında kayıp görecektir. Bu nedenle kablo uzadıkça kayıp artacaktır. Tabi alternatif akım geçiren bir kablo tipik bir radyo anteni özelliği göstereceğinden dışarıda bulunan dip gürültüsü adını verdiğimiz sesleri de çekip, ses dalgalarına ekleyecektir. Bu gürültü örnek olarak şebekeye bağlı bir adaptörün transformatöründen yayılan gürültü olabilir. Bu gibi gürültü faktörleri kablo içerisinden geçen dalgalara eklenebilir. Bu nedenle balanslı ses iletimi adını verdiğimiz teknoloji geliştirilmiştir. DI-Box adını verdiğimiz devreler bu gürültüyü önlemek amacıyla üretilmiştir. Gayet basit bir mantıkla gayet verimli bir teknik elde edilmiştir. Balanslı iletim 2 fazdan meydana gelir. Tipik bir TS(Tip-Shield) fişinde bir faz bulunur. Bu faz, ses bilgilerini içerdiğini bildiğimiz elektrik akımını iletir. Diğer iletken ise Shield dediğimiz topraklama iletkenidir. Topraklamaya giden bu iletkenin diğer özelliği ise elektrik fazının geçtiği iletkeni gürültülerden korumaktır. Bu nedenle Tip adını verdiğimiz bölgeye bağlı iletken içerdedir, Shield dışarda bir kalkan gibi içerideki iletkenin etrafına sarılı vaziyettedir. Bu iletime balanssız(unbalanced) iletim denir. Balanslı iletimde fazı gönderen 2 iletken bulunur. Bu iletim XLR adını verdiğimiz jack ve fişlerle sağlanır. Günlük hayatta “mikrofon jakı” olarak bilinir. Burada X(toprak), L(sol), R(sağ) olmak üzere 3 adet iletken bulunur. L ve R iletkenleri fazları taşır. Tabi ki de bize ait ses bir fazdır. Peki neden burada 2 faz vardır? DI-Box veya bu devreyle aynı işi görecek olan devreler, balanssız olarak gelen fazı ikiye böler. Bu fazın bir tanesini olduğu gibi, diğerini de tersine çevirerek gönderir. İletim esnasında iki faza da dip gürültüsü eklendiğini düşünelim. Her iki tarafa da örneğin +0.2V gürültü eklendiğini varsayalım. Elimizdeki gerilimleri inceleyelim. Örnek olarak fazımız da +0.5V olsun. Bir iletkende +0.5V faz ve +0.2V dip gürültüsü var, diğerinde ise -0.5V faz ve +0.2V dip gürültüsü var. Bu iletimin bittiği yerde önceden terslenmiş faz, tekrar terslenerek eski haline gelecektir. Ancak bu sefer dip gürültüsü terslenmiş olacaktır. Ve iki iletkende bulunan gerilimler birleştiğinde bakalım ne olacaktır? +0.5V faz ve +0.2V dip gürültüsü bir iletkenimizden geldi, diğer iletkenden gelen gerilimler terslendiği zaman +0.5V faz ve -0.2V dip gürültüsü ortaya çıktı. Bu iki iletkenden gelen akımlar birleştiği zaman +0.5V ve +0.5V fazlar +1V fazı açığa çıkarır –yani yola çıkmadan önceki hal-, +0.2V ve -0.2V dip gürültüsü birleşerek 0V olarak birbirini söndürür. Bu sayede dip gürültüsü ortadan kalkmış olur. Bu nedenle profesyonel sistemlerde balanslı iletim tercih edilmektedir. Çok küçük mesafeler için bunu gözardı edebiliriz ancak, örneğin 25 metrelik bir kablo için bu durumu gözardı edemeyiz, balanslı iletime başvururuz. Gelelim gitardan başlayıp kablonun diğer ucundaki fişe varan dalgalarımıza. Dediğimiz gibi bir efekt prosesör bağlıydı. Efekt prosesörünün girişine gelen bu sinyallerin, prosesör işlemcisi için anlamlı hale gelebilmesi için dijital verilere dönüşmesi gerekmektedir. Bu veriler de bizim 1’ler ve 0’lar olarak bildiğimiz verilerdir. Burada, ADC(Analog to Digital Converter) adını verdiğimiz devre rol oynar. Bu devre, gelen elektrik sinyallerini dijital veriler haline dönüştürerek, çıkışına aktarır. Kısaca, gelen sinyali 1 ve 0’larla anlatmaya çalışır. Bu nedenle bu devrenin kalitesi arttıkça, dönüştürme (yani anlatma) kabiliyeti de artacağından, gönderilen sinyali o kadar doğru biçimde işlemciye gönderir. İşlemciye gelen veriler seçili olan efekt doğrultusunda belli matematiksel formüllerden geçerek değişime uğrar. Bu formüller, efektlerin matematiksel olarak ifade edilmiş halleridir. Bu işlemlerden geçen dijital veriler işlemci tarafından işlendiği için artık çıkışa gönderilmelidir. Ancak dijital veriler kullandığımız amplifikatör için anlam ifade etmezler. Bu nedenle, tekrar analog hale dönüşmeleri gerekmektedir. Burada da DAC(Digital to Analog Converter) adını verdiğimiz devre devreye girer. Dijital olarak aldığı verileri analog hale dönüştürmekte rol oynayan bu devrenin de kalitesi çok önemlidir. DAC, gelen verileri ne kadar gerçek alternatif elektrik haline dönüştürebilmişse, o kadar doğru (yani istenen) bir sinyal elde edilmiştir. Prosesör içerisinde son aşamasını da tamamlamış sinyaller artık prosesörden çıkarak amplifikatörün girişine gelir. Prosesörün sinyali yükseltmediğini varsayarsak ve amplifikatörün preamfi katına sahip olduğunu varsayarsak, hala çok küçük gerilime sahip bu sinyaller preamp devresine uğrar. Preamp (Pre-amplifier) dediğimiz devre, çok küçük gerilime sahip olan bu sinyali, poweramp (Power-amplifier) dediğimiz esas yükseltmenin gerçekleşeceği katın alabileceği kadar yükseltir. Poweramp katının sağlıklı bir yükseltme yapabilmesi için bu sinyalin “Line Seviyesi” dediğimiz gerilim seviyesine yükselmiş olması gerekmektedir. Preamfinin işleyiş biçimine bağlı olarak farklı metodlarda yükseltme uygulanabilir. Örneğin opamp veya transistör yardımıyla yükseltme yapılmış olabilir. Bu metodlar ve metodların uygulanış kalitesi, gelen sinyalin ne kadar bozulmadan yükseleceğini de etkiler. Bazı preamfilerde frekans ayarlamaları mevcuttur. Birçok preamfi 3 band equalizer içerir. Bu durumda, preamfi katında kullanıcının isteği doğrultusunda sesi taşıyan sinyallerin frekanslarında oynamalar yapılır. Buradan da anlarız ki ses, esas yükseltme yapılana kadar tüm istenen oynamalardan geçmiş olmalıdır. Son aşamada sadece yükseltme işlemi yapılır. İstenen efekt ve ayarlamalar, sinyallerin küçük gerilimlere sahip olduğu kısımlarda yapılır. Çünkü line seviyesinin üzerine bir gerilim, efekt devrelerini aşacaktır ve bu devrelerin yanmasına veya bozulmasına sebep olacaktır. Artık preamp katında line seviyesine yükselmiş sinyaller, poweramp devresine ilerleyecektir. Bu aşama sinyallerin son işleme uğradığı aşamadır. Poweramp katının kalitesi ve gücü de sinyalleri bozmadan yükseltmesi için çok önemlidir. Amplifikatörler kalitelerine göre A class, AB class, B class... gibi sınıflara ayrılmışlardır. Genel olarak da amplifikatörler, yükseltme prensibine göre entegreli ve transistörlü amfiler olarak 2 başlıkta incelenir. Çektiği akıma oranla da gücü, Watt biriminde incelenir. Ses kalitesine gelirsek, bu devrenin gücünün yetmeyeceği bir yükseklikteki sinyali bu devreden istemek demek, poweramfinin clipping durumuna gelmesi demektir. Yani veremeyeceği gerilimden üstünü keser. Bu da distortion adını verdiğimiz bozulmadır. Ayrıca poweramp girişine yüksek seviyede sinyal göndermek, yükseltme sağlığını bozacaktır ve hatta devrenin yanma ihtimaline de yol açacaktır. Amplifikatörün bu şekillerde zorlanma durumuna overdrive adı verilir. Overdriven (aşırı sürülmüş) bir amplifikatör, clipping durumuna geçecektir ve sinyalleri kırpacaktır. Bu da istenmeyen bir durumdur. Bir diğer yandan gerilim yükseldikçe, amplifikatör daha çok ısınmaya başlayacaktır. Unutmayınız ki, transistörler çok kolaylıkla yüksek ısılara çıkabilecek elemanlardır. Bir o kadar da yüksek ısıya dayanma gücü az olan elemanlardır. Amplifikatörün ne kadar akım çekeceği çıkışına bağlanmış olan hoparlörün empedansına da bağlıdır. Hoparlör empedansı, bir hoparlörün toplam direnç değerine denir. Amplifikatörler için önerilen empedans değerleri vardır. Bu değerin dışında empedansa sahip bir hoparlör bağlamak, verimde değişikliklere yol açacaktır. Yüksek empedansa sahip hoparlör, daha çok akım çektirecektir. Örneğin 8ohm empedans istenmiş bir amplifikatörün çıkışına 32ohm empedansa sahip olan standart kulaklıklarımızı bağladığımızda yüksek akım çekerek kulaklıklarımız yanacaktır. Bu nedenle kulaklıklar için akımı azaltılmış çıkışlar mevcuttur. Sinyallerimize gelecek olursak, poweramfi katında son işlemi görerek hoparlöre aktarılmış olan sinyaller artık hoparlör içerisineki bobinden geçmeye başlayacaktır. Hoparlör içerisindeki bobin dışında bir mıknatıs bulunur. Bu mıknatıs bobinin bulunduğu bölgede bir manyetik alan yaratır. Bobinden geçen değişken durumdaki elektrik akımları da bu manyetik alana tabî olacağından bobinler üzerine manyetik alandan dolayı bir kuvvet düşer. Bobin, hoparlör diyaframına sabitlenmiş durumdadır. Ancak mıknatıs içerisinde havadadır. Bu nedenle bobin üzerine düşen kuvvet, diyaframa da etki edecektir. Bu sebeple hareketli olan bobin titremeye başlayacak ve bu titreşim diyaframa aktarılacaktır. Titreyen diyafram da etrafa titreşim yoluyla ses dalgası saçacaktır. Gördüğümüz gibi ilk adımın tam tersi aslında son adımda olmuştur. Titreşimden etkilenen mıknatıs bobinde elektrik akımına sebep olmuştur, bobinden geçen elektrik de mıknatıs sebebiyle titreşime dönüşmüştür. Hoparlör ve mikrofon aslında birbirinin aynısıdır. Sadece tersine çalışırlar. Tabi buna göre dizayn edildikleri için farklı görünümdedirler. Ancak işleyişleri ve yapıları aynıdır. Mıknatısa çarpan ses ne kadar işlemden geçtiyse de yine ses olarak çıktı. Onca geçen işlem sadece bu sesin yükselmesi ve bir miktar değişmesi için. Ve bu işlemler göz açıp kapama süresinden bile kısa bir sürede gerçekleşir. Tele vurduğunuz an sesi duyarsınız. Ancak o ses, ne kadar işlemden ve ne kadar yoldan geçmiştir.
Can TERCUMAN
21/12/2013
Tele vurduk:
Tel, titreyerek basılan notaya uygun aralıklarda ses dalgaları yaratmaya başlar. Bu titreşim dalgaları tele vurduğumuz yerde başlar ve uçlara dağılarak geri döner, ve sürekli bu salınımı tekrarlar. Böyle bir salınım yaptığı ve yol katettiği için, ve yer yer bağlı olduğu noktalara olan uzaklıkları değişeceğinden bu bölgelerde ürettiği dalgaların da özellikleri farklı olacaktır. İşte köprü ve sap manyetiğinin sesleri farklı alma nedeni de budur. Köprüye yakın yerlerde bitiş mesafesine yaklaşılacağından alt frekanslar dediğimiz bas sesler sönmeye başlayacaktır. Köprüye varana kadar alttan üste frekanslar azalmaya başlar. Bu özellik tele vurduğumuz yer için de geçerlidir. Köprüye çok yakın bir yerden vurursak, telin bir tarafındaki salınım çok kısa mesafede olacağından alt frekansları, yani bas tonları o kadar sönecektir. Biliriz ki köprü manyetiği sap manyetiğinden daha parlak tona sahiptir. İşte sebep de budur. Ses dalgalarını oluşturduk, peki sonra? Ses dalgaları yayılmaya başladıkça bu ses dalgalarından bir kısmı manyetik üzerindeki mıknatıslara çarpacaktır. Bobinle çevrili mıknatıs üzerinde bir enerji yükleneceğinden bobinlerde küçük bir elektrik akımı oluşur. Örneğin salınımın geldiği noktalarda pozitif, gittiği noktalarda negatif elektrik akımları oluşacaktır. Bu da tipik bir sinüs dalgasıdır. Bildiğimiz gibi ses de bir sinüs dalgasıdır. Bobinden oluşan bu küçük gerilime sahip elektrik akımı önce volume potansiyometresine uğrayacaktır. Burada ses ne kadar kısık ise gelen elektrik akımı o kadar direnç görerek, o derecede azalacaktır. Daha sonra ton potansiyometresine uğrayan akım bu potansiyometrede karşılaşacağı kondansatör sayesinde bazı frekanslardan yana değişime uğrayacaktır. Ton potansiyometresi ne kadar kısılmış ise yüksek frekanslar -yani tiz tonlar- o kadar kondansatör tarafından emilecektir, yani geçişine izin verilmeyecektir. Bu sebeple ses o kadar koyu çıkacaktır. Bu aşamadan da geçen elektrik dalgaları sırayla gitarımızın jack kısmına ilerleyecektir. Burada da dalgalar, bağlı olan fişe atlayacaktır. Burada bir atlama olduğundan frekansların bir kısmı küçük bozulmalara uğrayabilir. Bunun için altın gibi iyi iletkenler arasında atlama olursa, bozulma da o oranda azalacaktır. Altın kaplama jack ve fişlerin mantığı da budur. Gitar tarafından üretilmiş olan elektrik dalgaları artık kablo iletkenine dağılmıştır. Burada kablo uzunluğu boyunca yol kateden dalgalar kablo iletkeninin direnci oranında kayıp görecektir. Bu nedenle kablo uzadıkça kayıp artacaktır. Tabi alternatif akım geçiren bir kablo tipik bir radyo anteni özelliği göstereceğinden dışarıda bulunan dip gürültüsü adını verdiğimiz sesleri de çekip, ses dalgalarına ekleyecektir. Bu gürültü örnek olarak şebekeye bağlı bir adaptörün transformatöründen yayılan gürültü olabilir. Bu gibi gürültü faktörleri kablo içerisinden geçen dalgalara eklenebilir. Bu nedenle balanslı ses iletimi adını verdiğimiz teknoloji geliştirilmiştir. DI-Box adını verdiğimiz devreler bu gürültüyü önlemek amacıyla üretilmiştir. Gayet basit bir mantıkla gayet verimli bir teknik elde edilmiştir. Balanslı iletim 2 fazdan meydana gelir. Tipik bir TS(Tip-Shield) fişinde bir faz bulunur. Bu faz, ses bilgilerini içerdiğini bildiğimiz elektrik akımını iletir. Diğer iletken ise Shield dediğimiz topraklama iletkenidir. Topraklamaya giden bu iletkenin diğer özelliği ise elektrik fazının geçtiği iletkeni gürültülerden korumaktır. Bu nedenle Tip adını verdiğimiz bölgeye bağlı iletken içerdedir, Shield dışarda bir kalkan gibi içerideki iletkenin etrafına sarılı vaziyettedir. Bu iletime balanssız(unbalanced) iletim denir. Balanslı iletimde fazı gönderen 2 iletken bulunur. Bu iletim XLR adını verdiğimiz jack ve fişlerle sağlanır. Günlük hayatta “mikrofon jakı” olarak bilinir. Burada X(toprak), L(sol), R(sağ) olmak üzere 3 adet iletken bulunur. L ve R iletkenleri fazları taşır. Tabi ki de bize ait ses bir fazdır. Peki neden burada 2 faz vardır? DI-Box veya bu devreyle aynı işi görecek olan devreler, balanssız olarak gelen fazı ikiye böler. Bu fazın bir tanesini olduğu gibi, diğerini de tersine çevirerek gönderir. İletim esnasında iki faza da dip gürültüsü eklendiğini düşünelim. Her iki tarafa da örneğin +0.2V gürültü eklendiğini varsayalım. Elimizdeki gerilimleri inceleyelim. Örnek olarak fazımız da +0.5V olsun. Bir iletkende +0.5V faz ve +0.2V dip gürültüsü var, diğerinde ise -0.5V faz ve +0.2V dip gürültüsü var. Bu iletimin bittiği yerde önceden terslenmiş faz, tekrar terslenerek eski haline gelecektir. Ancak bu sefer dip gürültüsü terslenmiş olacaktır. Ve iki iletkende bulunan gerilimler birleştiğinde bakalım ne olacaktır? +0.5V faz ve +0.2V dip gürültüsü bir iletkenimizden geldi, diğer iletkenden gelen gerilimler terslendiği zaman +0.5V faz ve -0.2V dip gürültüsü ortaya çıktı. Bu iki iletkenden gelen akımlar birleştiği zaman +0.5V ve +0.5V fazlar +1V fazı açığa çıkarır –yani yola çıkmadan önceki hal-, +0.2V ve -0.2V dip gürültüsü birleşerek 0V olarak birbirini söndürür. Bu sayede dip gürültüsü ortadan kalkmış olur. Bu nedenle profesyonel sistemlerde balanslı iletim tercih edilmektedir. Çok küçük mesafeler için bunu gözardı edebiliriz ancak, örneğin 25 metrelik bir kablo için bu durumu gözardı edemeyiz, balanslı iletime başvururuz. Gelelim gitardan başlayıp kablonun diğer ucundaki fişe varan dalgalarımıza. Dediğimiz gibi bir efekt prosesör bağlıydı. Efekt prosesörünün girişine gelen bu sinyallerin, prosesör işlemcisi için anlamlı hale gelebilmesi için dijital verilere dönüşmesi gerekmektedir. Bu veriler de bizim 1’ler ve 0’lar olarak bildiğimiz verilerdir. Burada, ADC(Analog to Digital Converter) adını verdiğimiz devre rol oynar. Bu devre, gelen elektrik sinyallerini dijital veriler haline dönüştürerek, çıkışına aktarır. Kısaca, gelen sinyali 1 ve 0’larla anlatmaya çalışır. Bu nedenle bu devrenin kalitesi arttıkça, dönüştürme (yani anlatma) kabiliyeti de artacağından, gönderilen sinyali o kadar doğru biçimde işlemciye gönderir. İşlemciye gelen veriler seçili olan efekt doğrultusunda belli matematiksel formüllerden geçerek değişime uğrar. Bu formüller, efektlerin matematiksel olarak ifade edilmiş halleridir. Bu işlemlerden geçen dijital veriler işlemci tarafından işlendiği için artık çıkışa gönderilmelidir. Ancak dijital veriler kullandığımız amplifikatör için anlam ifade etmezler. Bu nedenle, tekrar analog hale dönüşmeleri gerekmektedir. Burada da DAC(Digital to Analog Converter) adını verdiğimiz devre devreye girer. Dijital olarak aldığı verileri analog hale dönüştürmekte rol oynayan bu devrenin de kalitesi çok önemlidir. DAC, gelen verileri ne kadar gerçek alternatif elektrik haline dönüştürebilmişse, o kadar doğru (yani istenen) bir sinyal elde edilmiştir. Prosesör içerisinde son aşamasını da tamamlamış sinyaller artık prosesörden çıkarak amplifikatörün girişine gelir. Prosesörün sinyali yükseltmediğini varsayarsak ve amplifikatörün preamfi katına sahip olduğunu varsayarsak, hala çok küçük gerilime sahip bu sinyaller preamp devresine uğrar. Preamp (Pre-amplifier) dediğimiz devre, çok küçük gerilime sahip olan bu sinyali, poweramp (Power-amplifier) dediğimiz esas yükseltmenin gerçekleşeceği katın alabileceği kadar yükseltir. Poweramp katının sağlıklı bir yükseltme yapabilmesi için bu sinyalin “Line Seviyesi” dediğimiz gerilim seviyesine yükselmiş olması gerekmektedir. Preamfinin işleyiş biçimine bağlı olarak farklı metodlarda yükseltme uygulanabilir. Örneğin opamp veya transistör yardımıyla yükseltme yapılmış olabilir. Bu metodlar ve metodların uygulanış kalitesi, gelen sinyalin ne kadar bozulmadan yükseleceğini de etkiler. Bazı preamfilerde frekans ayarlamaları mevcuttur. Birçok preamfi 3 band equalizer içerir. Bu durumda, preamfi katında kullanıcının isteği doğrultusunda sesi taşıyan sinyallerin frekanslarında oynamalar yapılır. Buradan da anlarız ki ses, esas yükseltme yapılana kadar tüm istenen oynamalardan geçmiş olmalıdır. Son aşamada sadece yükseltme işlemi yapılır. İstenen efekt ve ayarlamalar, sinyallerin küçük gerilimlere sahip olduğu kısımlarda yapılır. Çünkü line seviyesinin üzerine bir gerilim, efekt devrelerini aşacaktır ve bu devrelerin yanmasına veya bozulmasına sebep olacaktır. Artık preamp katında line seviyesine yükselmiş sinyaller, poweramp devresine ilerleyecektir. Bu aşama sinyallerin son işleme uğradığı aşamadır. Poweramp katının kalitesi ve gücü de sinyalleri bozmadan yükseltmesi için çok önemlidir. Amplifikatörler kalitelerine göre A class, AB class, B class... gibi sınıflara ayrılmışlardır. Genel olarak da amplifikatörler, yükseltme prensibine göre entegreli ve transistörlü amfiler olarak 2 başlıkta incelenir. Çektiği akıma oranla da gücü, Watt biriminde incelenir. Ses kalitesine gelirsek, bu devrenin gücünün yetmeyeceği bir yükseklikteki sinyali bu devreden istemek demek, poweramfinin clipping durumuna gelmesi demektir. Yani veremeyeceği gerilimden üstünü keser. Bu da distortion adını verdiğimiz bozulmadır. Ayrıca poweramp girişine yüksek seviyede sinyal göndermek, yükseltme sağlığını bozacaktır ve hatta devrenin yanma ihtimaline de yol açacaktır. Amplifikatörün bu şekillerde zorlanma durumuna overdrive adı verilir. Overdriven (aşırı sürülmüş) bir amplifikatör, clipping durumuna geçecektir ve sinyalleri kırpacaktır. Bu da istenmeyen bir durumdur. Bir diğer yandan gerilim yükseldikçe, amplifikatör daha çok ısınmaya başlayacaktır. Unutmayınız ki, transistörler çok kolaylıkla yüksek ısılara çıkabilecek elemanlardır. Bir o kadar da yüksek ısıya dayanma gücü az olan elemanlardır. Amplifikatörün ne kadar akım çekeceği çıkışına bağlanmış olan hoparlörün empedansına da bağlıdır. Hoparlör empedansı, bir hoparlörün toplam direnç değerine denir. Amplifikatörler için önerilen empedans değerleri vardır. Bu değerin dışında empedansa sahip bir hoparlör bağlamak, verimde değişikliklere yol açacaktır. Yüksek empedansa sahip hoparlör, daha çok akım çektirecektir. Örneğin 8ohm empedans istenmiş bir amplifikatörün çıkışına 32ohm empedansa sahip olan standart kulaklıklarımızı bağladığımızda yüksek akım çekerek kulaklıklarımız yanacaktır. Bu nedenle kulaklıklar için akımı azaltılmış çıkışlar mevcuttur. Sinyallerimize gelecek olursak, poweramfi katında son işlemi görerek hoparlöre aktarılmış olan sinyaller artık hoparlör içerisineki bobinden geçmeye başlayacaktır. Hoparlör içerisindeki bobin dışında bir mıknatıs bulunur. Bu mıknatıs bobinin bulunduğu bölgede bir manyetik alan yaratır. Bobinden geçen değişken durumdaki elektrik akımları da bu manyetik alana tabî olacağından bobinler üzerine manyetik alandan dolayı bir kuvvet düşer. Bobin, hoparlör diyaframına sabitlenmiş durumdadır. Ancak mıknatıs içerisinde havadadır. Bu nedenle bobin üzerine düşen kuvvet, diyaframa da etki edecektir. Bu sebeple hareketli olan bobin titremeye başlayacak ve bu titreşim diyaframa aktarılacaktır. Titreyen diyafram da etrafa titreşim yoluyla ses dalgası saçacaktır. Gördüğümüz gibi ilk adımın tam tersi aslında son adımda olmuştur. Titreşimden etkilenen mıknatıs bobinde elektrik akımına sebep olmuştur, bobinden geçen elektrik de mıknatıs sebebiyle titreşime dönüşmüştür. Hoparlör ve mikrofon aslında birbirinin aynısıdır. Sadece tersine çalışırlar. Tabi buna göre dizayn edildikleri için farklı görünümdedirler. Ancak işleyişleri ve yapıları aynıdır. Mıknatısa çarpan ses ne kadar işlemden geçtiyse de yine ses olarak çıktı. Onca geçen işlem sadece bu sesin yükselmesi ve bir miktar değişmesi için. Ve bu işlemler göz açıp kapama süresinden bile kısa bir sürede gerçekleşir. Tele vurduğunuz an sesi duyarsınız. Ancak o ses, ne kadar işlemden ve ne kadar yoldan geçmiştir.
Can TERCUMAN
21/12/2013